Çoğumuz öncesi-sonrası hikayelerine bayılırız. İster eski bir evi yenilemek, isterse zekice bir fikri başarılı bir işletmeye çevirmek olsun dönüşüm hikayeleri hemen hepimizin hoşuna gider. Ama burada bahsettiğimiz “sonrası” kısmına bir an önce geçmeye çalışırsak işe başlamanın ve o sonuca ulaşana dek çabalamanın verdiği tüm zevkten mahrum kalabiliriz.
Bir ürün geliştirmenin veya bir işletme kurmanın ilk başlarda zor olduğunu kabul ediyorum. Bu süreçte uykusuz geceler, maddi zorluklar ve hatalarla karşılaşabilir; hatta kendinizden şüphe edebilirsiniz. Ama tüm bunlar, bu sürecin keşfe çıkmak için iyi bir fırsat olduğu gerçeğini değiştirmez.
Attığınız her adımı izleyen milyonlarca müşteriniz ya da tepenize binen yatırımcılarınız olmadan istediğiniz gibi deney yapabilirsiniz. Benim Jotform’u kurarken yaptığım gibi dışarıdan hiç finansal destek almadan işletmenizi kurabilir ve şirketiniz yavaş yavaş büyürken oyunu kendi kurallarınıza göre oynayabilirsiniz.
Jotform’u 4 milyonu aşkın kullanıcısı ve 100’den fazla çalışanı olan bir şirkete dönüştürmem benim 12 yılımı aldı. Kimisine uzun gelebilecek bu süre benim için o kadar kıymetli ki şimdi geriye dönecek olsam yine hiçbir şeyi değiştirmezdim. Bu sürecin tamamından keyif aldım ve ilk zamanlardaki özgürlüğüm ve öğrendiklerim olmasaydı bu başarıyı asla yakalayamazdım.
Peki, özellikle mevcut işinizden istifa etmeye hazır değilseniz işe nereden başlamalısınız?
Tam da şu anda sizi yıllarca destekleyecek bir temel atarak başlayabilirsiniz. Yazılım mühendisi olup olmamanız ya da işletme alanında yüksek lisansınızın olup olmaması fark etmez; kendi işinizi kurmanın akıllıca bir yolunu bulabilirsiniz.
Rotanızı belirleyin
Günümüzün startup dünyasında genellikle önünü görmeden atılmış adımlar takdir ediliyor olsa da ben, adım atmadan önce etrafa iyice bir göz gezdirmek gerektiğini düşünüyorum.
Üniversiteden mezun olduktan sonra beş yıl boyunca New York’taki bir medya şirketinde bilgisayar programcısı olarak çalıştım. Jotform’u kurma fikri de işte bu zamanlar aklıma geldi. Ama istifa mektubumu yazmadan uzun zaman önce hedefime doğru minik adımlarla ilerlemeye başladım.
Muhteşem bir ürün veya startup fikriniz olabilir ama belki henüz kendinizi tümüyle bu fikre adamaya hazır değilsinizdir. Ya da belki de mesai dışı saatlerinizde ufak deneyler yaparak bu fikirle oynamaya başlamışsınızdır bile.
Her hâlükârda bir işe her şeyinizle girişmeden önce bilgi birikiminizi genişletmek, zemini hazırlamak ve başarma şansınızı artırmak için aşağıdaki altı adımı izleyebilirsiniz.
1. Mevcut işinizi bırakmayın
Startup kültüründe 9-6 işleri rezalet bir iş gibi yansıtılıyor ama bana kalırsa bu algı hem harika işler çıkaran milyonlarca çalışanın hevesini kırıyor hem de insanları yanlış yönlendiriyor.
Medya şirketinde harcadığım beş yıl benim için çok kıymetliydi. Bu işimde, son derece önemli gördüğüm ve şimdilerde kendi işime uyguladığım beceriler kazandım ve üretkenliğimi korumayı ve başarılı iletişimin sırlarını öğrendim.
Yöneticilerimin hedeflerine ulaşmak için attıkları adımları gözlemledim. Uymam gereken bir plan ya da başımda dikilip nasıl çalıştığımı izleyen bir patronum olmadan kendimi girişimcilik dünyasının serin sularına bıraktığımda bu deneyimlerim elimden tuttu.
Olumsuz deneyimlerimden bile ders çıkardım. Örneğin, beş yıllık bilgisayar programcılığı işimde çalışanların eski bilgisayarlarla ve internet bağlantısının yavaşlığıyla uğraşıp durduğuna şahit oldum. Ayrıca bazı insanların esnek çalışma koşullarında daha iyi performans sergilediğini gözlemledim.
Aldığım bu derslerin çoğunluğunu Jotform’a uyarladım ve sağlam bir şirket kültürü oluşturdum.
Bir 9-6 işinde çalışmanın size kazandırabileceklerini hafife almayın.
Bu işten kazancınız sadece para olmak zorunda değil. Başka bir şirkette çalışarak harcadığınız zamanda verimli çalışmanın inceliklerini öğrenebilir, yeni proje fikirleriyle karşılaşabilir ve kendi fikrinizi hayata geçirmek için ihtiyaç duyduğunuz özgüveni kazanabilirsiniz.
2. Yan projeleriniz olsun
Kendi işinizi kurmadan önce becerilerinizi geliştirmek ve fikirlerinizi özgürce denemek için boş zamanlarınızda birkaç yan proje tasarlayın.
Kendimden örnek verecek olursam ben, medya şirketindeki işimden istifa edip kendi şirketimi kurmadan önce bir dizi yan proje üzerinde çalışıyordum. Mesai dışı saatlerimi küçük test ürünleri yaratmaya ayırmıştım. Böylece kendi becerilerimi keşfedip merakımı körüklüyordum.
Okuduğum bütün kitaplardan, blog yazılarından ve makalelerden öğrendiklerimi uyguladığım yer, yan projelerimdi. Başladığım her yeni projede pazarlama, ürün geliştirme, satış ve müşteri hizmetleri konusunda paha biçilmez bilgiler kazanıyordum.
Size bu konuda ilginç bir bilgi daha vereyim: Bazı yan projeler başarıyla sonuçlanabilir.
Benim küçük test projelerimin çoğu başarıyı yakalayamadı. Ama başarılı projelerimden bazıları zaman içerisinde tam zamanlı işimden aldığım maaş kadar gelir getirmeye başladı.
Deney olarak başladığım yan projelerim sayesinde kendimi güvende hissediyordum. Girişimciliğe soyunup tutunamasam bile yere çakılma riskim yoktu. Ayrıca kimseden fikrime yatırım yapmasını istemek zorunda değildim.
Tüm bunları düşünerek sonunda işimden istifa etmeye karar verdim.
Birçok insanın yaptığı gibi yan projelerinizi sağda solda anlatıp durmak yerine ben, bu projeleri hayata geçirmenizi öneriyorum.
Fikirlerinizi deneyin. Kendinize ve yaratıcılığınıza fazla yüklenmeden elinizden gelenin en iyisini yapmaya çalışın.
Başarılı bir proje, kendi işinizi kurmak için ihtiyaç duyduğunuz finansal desteği size sağlayabilir. Pek de başarılı olmayan bir sonuç ise size paha biçilmez dersler öğretir. Her iki durumda da kazanan siz olursunuz.
3. İşinizi paylaşın
Eskiden online teknolojilerden bahsettiğim ve yan projelerimi anlattığım bir blog sayfam vardı. Şimdilerde siz bunun için Medium, YouTube veya Instagram gibi çeşitli kanallardan birini kullanabilirsiniz. Paylaşım kanalı fark etmeksizin işinizi paylaşmanın son derece faydalı olmasının üç sebebini şöyle sıralayabiliriz:
- Kendi şirketinizi kurmadan önce hedef kitlenizi oluşturabilirsiniz. Ürününüzü piyasaya sürdükten sonra ise bu kitleyi genişletirsiniz. Ben kendi yan projelerimi satmaya işte böyle başladım. Jotform’u geliştirirken harcadığım altı ayda finansal olarak beni ayakta tutan şey de bu oldu. Şimdilerde internette çok daha fazla fikir olduğunun ve bu fikirler yığını arasından sıyrılmanın zor olabileceğinin farkındayım ama sürekli olarak kaliteli içerikler paylaşmanız zaman içerisinde doğru insanları size çekecektir.
- Fikirlerinizi açıklayabilir ve geliştirebilirsiniz. Bir şeyi öğrenmek istiyorsanız önce onu birine anlatmaya çalışın. Bu sayede konuyla ilgili eksiklerinizi daha net bir şekilde görebilirsiniz. Zamanla kendinizi geliştirebilir ve insanların paylaştığınız içeriklerdeki ışığı görmesini sağlayabilirsiniz.
- İlerlemenizi takip edebilirsiniz. Bir ürün piyasaya sürecek olduğunuzda önceden oluşturduğunuz kitle sizi tanıyor ve size güveniyor olacaktır. İnsanlar, eskiden beri sektörde yer edindiğinizi ve belki de bu sürecin adımlarını herkesle paylaştığınızı görebilir. Örneğin, bir ProductHunt yazısı düşünelim. İnsanlar bu yazıya tıklayıp da hakkında ne bir blog yazısı ne bir online geçmiş bulunan yarım yamalak bir yan projeyle karşılaştığında projenin mimarlarına karşı bir güvensizlik meydana gelir.
4. İşi uzmanından öğrenin
Eskiden, şimdilerde olduğu gibi sayısız uzman, parmaklarımızın altında değildi.
Artık online kurs ve atölyelerden tutun da bloglara ve videolara kadar birçok kaynaktaki istediğimiz bilgiye istediğimiz zaman ulaşabiliyoruz. İnternet, akıllı ve başarılı insanların deneyimlerinden kendimize pay çıkarabileceğimiz bir bilgi cenneti haline geldi.
Kendi işimi kurmadan önce, başarılı bir yazılım şirketi kurmakla ilgili ne bulursam okurdum. Joel Spolsky ve Paul Graham’ı kendime örnek alıyordum. İkisi de takdire şayan şirketler kurmuştu ve diğer insanlar için bloglarında stratejik tavsiyeler paylaşıyordu.
Okuduğum kitaplar arasında startup dünyası ve dışarıdan yatırım almadan şirket kurma konulu kitaplar da yer alıyordu. O zamanlar bilgiye doymuyordum. Hepsinden önemlisi öğrendiklerimi hayata geçirmek için can atıyordum.
Öğrendiklerinizi uygulayarak aldığınız derslerin kalıcı olmasını sağlayabilir; hangi yöntemlerin işinize yarayıp hangilerinin yaramadığını açıkça görebilirsiniz.
5. Yeni teknolojileri öğrenin
Bu başlığı okuyunca “E herhalde. Ben bunu zaten yapıyorum.” demiş olabilirsiniz. Ama teknoloji trendlerini takip etmekle kendi içgüdülerini izlemek aynı şey değil. Başarılı olmak için bunların ikisine de ihtiyacınız olacak.
Örneğin, Google 2004 yılında Gmail’i piyasaya sürdü. İlk gördüğümde ürünü oldukça başarılı buldum. Tek sayfalı web uygulamaları bana, geleceğe doğru atılmış devasa bir adım gibi geliyordu. JavaScript kütüphaneleri ve sürükle-bırak fonksiyonu da internet camiasında yeniydi.
Teknoloji dünyasında adeta yeni bir sayfa açılıyordu. Ama yazılım forumlarında sürüyle insan web uygulamalarını yerden yere vuruyordu. Herkes web uygulamalarının masaüstü uygulamalar kadar verimli olamayacağını düşünüyordu.
Bense tüm bunların aksine web uygulamalarının yeni ve güçlü teknolojilerden biri olduğuna inanıyor ve bunları kendi işimde kullanmak için sabırsızlanıyordum.
Sizin de tahmin edebileceğiniz gibi bu şekilde düşünen tek insan ben değildim. Birçok girişimci web uygulamalarının potansiyelini gördü ve web formlarında sürükle-bırak özelliğini kullanmak gibi yenilikleri benimseyenler sektöre bir adım önde giriş yaptı.
6. Tasarım ve kullanışlılık, önceliğiniz olsun
Yazılım ürünlerinin kullanıcı dostu olması gerekir. Bu cümleyi okuduğunuzda yine “Herhalde yani!” demiş olabilirsiniz ama görüşlerimi bir dinlemenizi öneririm.
Çoğu geliştirme uzmanı ve yazılım mühendisi kodlamaya odaklanarak birçok özelliği olan bir ürün ortaya çıkarmaya çalışır. Ama kullanıcıların en temel beklentisi ürünün düzgün çalışması olduğundan üründe meydana gelen bir hata kullanıcılarınızın çoğunu göz açıp kapayana kadar kaybetmenize neden olabilir.
Kullanıcılar iki üründen birini seçecek olduğunda en düzgün çalışan ve kullanımı en kolay ürünü seçer. Hepimiz bunu kendi deneyimlerimizden biliyoruz ama söz konusu kendi ürününüz olunca bu noktayı gözden kaçırabilirsiniz.
Joel Spolsky, yukarıda bahsettiğim bu noktayı benim için görünür kılan ilk insanlardan biriydi ve kendisinden öğrendiklerimi hiçbir zaman unutmayacağım.
Okuyup öğrenirken ve ürününüzü geliştirirken tasarım ve kullanışlılık konularına dikkat etmeyi unutmayın.
Uzun lafın kısası:
Hiçbir başarılı ürün birdenbire oluvermez. Girişimci olmak istiyorsanız kendinizi en zoruna hazırlayın.
Yan projeler oluşturup bu projeleri satmaya çalışın. Deney olarak geliştirdiğiniz ürünleriniz için pazarlama ve destek stratejileri belirleyin. Ürünü tasarlamak işin büyük bir kısmını oluştursa da o ürünü gerçek kullanıcıların karşısına çıkarmak olaya bambaşka bir boyut katıyor.
Tüm ciddiyetinizle hazırlık işleriyle uğraşırken işinizden keyif almayı ihmal etmeyin. İçinizde kelebekler uçuşturan fikirlerinizin peşinden gidin ve içgüdülerinize güvenin. Kendinize güvenli ve stresten uzak bir deney alanı yaratıp burada yan projelerinizle oynayın ve girişimciliğin yollarını keşfetmeye çalışın.
Hepinize oyunlarınızda bol şans diliyorum!
Yorum Gönder: