Dünyanın ilk uçağını göklere çıkarmak için girişilen yarışta tüm dünya Wright Kardeşler ve Samuel Pierpont Langley arasında kıyasıya bir karşılaşmaya şahit oldu.
İkinci ismi neden hiç duymadığınızı yazının geri kalanını okuyunca anlayacaksınız.
İlk başarılı uçağın mucitleri olarak bilinen Wright Kardeşler’in hikâyesi tarih kitaplarında şöyle geçer:
“… 17 Aralık 1903’te Kuzey Karolina, Kill Devil Hills’te soğuk ve rüzgârlı bir gündü… Kardeşi Wilbur, yıllardır üzerinde çalıştıkları uçağın içinde göklere yükselirken Orville heyecanla onu izliyordu… Mucizevi şekilde uçak, yaklaşık 260 metrelik bir mesafede 59 saniye boyunca uçtu…“
Günümüzde uçmak denince aklımıza gelen ilk isim “Wright Kardeşler” oluyor ama bu ismin bir zamanlar hiçbir değeri yoktu. Hatta gökyüzüne doğru yapılan bu yarışta Amerika’nın çoğu, Samuel Pierpont Langley’i tutuyordu.
Langley ünlü bir astronot, fizikçi ve havacılık alanında tarih yazmaya aday öncü bir isimdi. Langley’in Smithsonian Enstitüsü Sekreteri olarak edindiği prestij, Amerika’yı kendi tarafına çekmek için ihtiyaç duyduğu itibar ve güveni kendisine sağlıyordu. Ayrıca Langley, göklere ilk çıkan isim olması için kendisine 50.000 Amerikan Doları bağış yapan Millî Savunma Bakanlığı’ndan da büyük destek görüyordu.
Lafı çok uzatmadan hikâyenin sonuna gelelim: Bu heyecanlı bekleyişin sonunda Langley’in uçağı yere çakılırken Wright Kardeşler göklerde süzülmeyi başardı.
Bu yarıştaki iki taraftan biri, tüm dünyaya sırtını dayayıp engin kaynaklar ve bolca parayı elinde tutarken diğer tarafın elinde küçük bir bisiklet dükkânı ve uçmaya karşı duyulan derin bir tutku vardı.
Peki, sizce Langley bu yarışı kaybederken Wright Kardeşler hedeflerine ulaşmayı nasıl başardı?
Erken gelen övgü, çoktan başarılı olmuşsunuz gibi hissetmenize neden olabilir.
Wright Kardeşler’in Langley’e karşı kazandığı zaferin temelinde tutku, içten gelen motivasyon (Langley’i iten güç daha çok statüydü) ve belki de övgü yatıyordu. Langley, başarmak istediği her şeyi tüm dünyaya duyurup henüz erişmediği başarılar için kucak dolusu övgüler toplarken Wright Kardeşler’i kimsenin umursadığı bile yoktu.
Bazı uzmanlara göre vakitsiz övgü, övülen kişinin kendini çoktan başarılı olmuş gibi hissetmesine neden olabilir; bu da kişinin hedeflerine ulaşmak için çabalama ihtimalini düşürür.
Örneğin Peter Gollwitzer, When Intentions Go Public (Amaçlar Paylaşıldığı Zaman) adlı araştırma yazısında şu soruyu bizlere yöneltiyor:
Bir bilim insanının bir araştırma yazısı yazma ihtimali, planlarını arkadaşlarıyla paylaştığı zaman mı yoksa kendine sakladığı zaman mı daha yüksektir?
Gollwitzer ve ekibinin bu konuda gerçekleştirdiği çeşitli çalışmalara göre:
“Bir bireyin kendi kişiliğiyle ilişkili amaçlarının diğer insanlarca bilinmesi, bu kişilik hedefiyle ilgili zamansız gelen bir tamamlanmışlık hissine neden olur.”
Daha açık ifade edecek olursak Gollwitzer’e göre bireyler kendi kişilikleriyle yakından ilişkili bir hedef belirlediğinde ve bu hedefi başka insanlarla paylaştığında, kişinin bu hedefe ulaşma ihtimali düşüyor.
Örneğin; hedefiniz daha çok su içmekse bunu arkadaşlarınızla ve ailenizle paylaşmanız, gerçekte daha çok su içip içmemenizi neredeyse hiç etkilemez. Çünkü daha çok su içmek kendi kişiliğinizle özdeşleştirdiğiniz bir hedef değil.
Ancak hedefiniz 20 kilo vermek ve birkaç beden küçülmekse bunu Facebook’ta herkese duyurmak pek iyi bir fikir olmayabilir. Görünüşünüz, kendinizle fazlasıyla özdeşleştirdiğiniz bir özellik olduğundan çevrenizdekilere kilo vermeyi planladığınızı söylerseniz ve herkesten kilo verdiğinizde ne kadar güzel görüneceğinizle ilgili sözler duyarsanız hedeflediğiniz kiloya ulaşma ihtimaliniz büyük ölçüde düşer.
Küçüklüğümüzden beri öğretmenlerimiz ve büyüklerimiz tarafından, kendimize hedefler belirleyip bu hedefleri çevremizdekilerle paylaşmamız söylendiğinden bu söylediklerim size kafa karıştırıcı gelebilir. Ama CD Baby’nin kurucusu Derek Sivers gibi oldukça başarılı seri girişimciler tarafından da benimsenen bu teori mantıklı bir temele dayanıyor.
Sivers, on yıl kadar önce bu konu hakkında yaptığı TED konuşmasında dinleyicilere, hedeflerini diğer insanlarla paylaştıklarında nasıl hissettiklerini soruyor:
“İnsanların sizi nasıl kutlayacağını ve size nasıl da imreneceğini hayal edin. Hedeflerinizi paylaşmak iyi hissettirmedi mi? Size hedeflerinize bir adım daha yaklaşmışsınız gibi geliyor mu? Hedefleriniz kişiliğinizin bir parçası olmaya başladı bile, değil mi?
Maalesef yanılıyorsunuz. Hiç paylaşmasanız daha iyiydi. İşte bu iyi hisler hedefinize ulaşma ihtimalinizi düşürüyor.”
Sivers konuşmasının devamında bu “güzel duyguların” hedeflerimize ulaşmak için savaşma hevesimizin önüne geçtiğini ifade ediyor. Hedeflerimizi açıkça paylaştığımızda bir başarı hissine kapılırız ancak bu his, normal şartlar altında sadece o hedefe ulaştığımızda ortaya çıkar.
Sonuç mu? Hedefimize ulaşmaya çalışmayız bile.
Hedeflerinizi paylaşmak yerine
Hedeflerinize başarılı bir şekilde ulaşma konusunda değerlendirebileceğiniz oldukça etkili iki yaklaşımdan bahsetmek istiyorum: “korkuları belirlemek” ve kendinizi rekabetin içine atmak.
Hedeflerinizi paylaşmak yerine korkularınızı belirleyin
Girişimci, melek yatırımcı ve yazar Tim Ferriss TED konuşmasında, korkularınızı belirlemenin hedeflere ulaşma konusunda nasıl faydalı olabileceğinden bahsediyor. Ferriss, sürekli olarak hedeflerinizi paylaşmak yerine bu hedeflere ulaşmanızı engelleyen tüm korkularınızla yüzleşmenizi öneriyor.
Diyelim ki hedefiniz kendi işinizi kurmak olsun. Ferriss, iş kurmayla ilişkili tüm korkularınızı yazmanızı tavsiye ediyor. Korkularınız arasında “tüm paramı kaybetmek”, “mevcut işimden kovulmak”, “başaramayıp alay konusu olmak” gibi şeyler olabilir.
Korkularınızı yazdıktan sonra sıra bu korkuların gerçek olmasını önlemek veya olma ihtimalini en aza indirmek için neler yapabileceğinizi yazmaya geliyor.
Örneğin “tüm parayı kaybetmek” korkusu için önleme yöntemi olarak “Bütün paramı yatırmak yerine sadece 2.500 Dolar yatırım yapacağım.” yazabiliriz.
Önleme yöntemlerimizi de yazdıktan sonra son olarak, olmasından korktuğunuz şey gerçek olursa bunu nasıl düzelteceğinizi yazın.
Bizim örneğimizde yatırımımızı (2.500 Dolar) kaybedersek bunu “2.500 Doları geri kazanana kadar ek iş olarak garsonluk yapacağım.” yazabiliriz.
Hedeflerinizi belirlemek yerine korkularınızı belirlerseniz hedeflerinize ulaşmanıza engel olan korkularınızı daha kolay ortadan kaldırabilirsiniz.
Kendinizi rekabetin içine atın
Korkularınızı belirledikten sonra hedefinize ulaşmak için kendinizi rekabetin içine atmayı deneyin. Belirli bir rekabet düzeyi, işletmeniz için de faydalı olacaktır.
İki yıl önce Preventive Medicine Reports (Önleyici Tıp Raporları) dergisinde yayımlanan bir çalışmada rekabetin hedeflerimiz üzerindeki etkisini açıklamak amacıyla bir deney gerçekleştiriliyor. Pensilvanya Üniversitesi’nden 800 lisans ve yüksek lisans öğrencisinin katılımıyla gerçekleştirilen bu çalışmada öğrenciler 11 haftalık bir uygulama programına dahil ediliyor. Bu programda öğrencilerden her birine yalnız çalışma veya takım çalışması görevleri veriliyor. Takımlar çalışması için oluşturulan gruplar da destekleyici ve rekabetçi olmak üzere iki farklı şekilde tasarlanıyor.
Çalışma sonucunda, rekabetçi takım çalışmalarına dahil edilen öğrencilerin programa katılım oranının diğer gruptaki öğrencilere kıyasla %90 daha fazla olduğu anlaşılıyor. Bu şaşırtıcı oran rekabetin, hedeflere ulaşmaya çalışma konusundaki kararlılığı artırdığını da gösteriyor.
Rekabetçi bir ortamda hedeflerinizi paylaşıp paylaşmamanız önemsiz kalır. Mesela spor salonunda karşılaştığınız ya da birlikte basketbol oynadığınız insanlara, 20 kilo vermeyi hedeflediğinizi söylemeniz gerekmez.
Sadece rekabetçi bir ortamda bulunarak bile kendi sınırlarınızı zorlama ihtimalinizi artırabilir, böylece hedeflerinize doğru emin adımlarla ilerleyebilirsiniz.
Yorum Gönder: